Saumur'de bunlar olup biterken, Charles Hindistan'da servet yapıyordu. Başlangıçta, yanında götürdüğü malları iyi satmış; kısa zamanda altı bin taler kazanmıştı. Sonra işin içine iyice girince, eski önyargılarının çoğunu bırakmak zorunda kaldı: Bakıyordu ki: Avrupa'da olduğu gibi bu sıcak ülkelerde de, servet edinmenin en kestirme yolu insan alıp satmaktı...
Bunun üzerine Afrika kıyılarına geldi, zenci ticaretine başladı. Köle alışverişinin yanı sıra, işi gereğince gittiği yerlerde satmak üzere çeşitli mallar da götürüyordu. Bu işlerde o kadar faaliyet gösteriyordu ki, bir ân boş vakti yoktu.
En büyük emeli de bir gün Paris'te muazzam bir servetin şaşaası içinde yeniden görünmöek, düştüğü mevkiden daha parlak bir mevkie erişmekti.
Çeşitli insanlar arasında, çeşitli ülkelerde düşe kalka, aykırı gelenekler göre göre, düşünceleri değişti, hiçbir şeye inanmaz bir adam olup çıktı. Doğru, yanlış kavramları sarsılmıştı, çünkü bakıyordu bir yerde suç sayılan şey başka yerde meziyet sayılıyordu.
Kalbi de, boyuna kazanç düşüncesine değe değe, soğudu, büzüldü, kurudu. Grandet'lerin kanı Kader'in çizdiği yoldan şaşmadı, kazanç karşısında sertleşti, buruklaştı. Çinli satıyor, zenci satıyor, kırlangıç yuvası satıyor, çocuk satıyor, oyuncu satıyordu. Büyük ölçüde tefecilik ediyordu. Gümrük kurallarını çiğnemeye alıştığı için, insan haklarını çiğnemekten de utanmıyordu artık. Saint - Thomas'a gidip korsanların hırsızlık mallarını düşük fiyatla alıyor, o mallarden nerede bulunmuyorsa oraya götürüp satıyordu.
Honoré de Balzac, Eugénie Grandet