(...)
Kedi, bir kedide görüldüğü takdirde insanın kafasını karıştırabilecek bir bakışla bana bakıyordu. Alemin sırrını biliyormuş ve ben ne kadar uzak, yalnız ve çıkışsız bir yerdeymişim, aramızdaki boyut farkını ancak onun yüksek bilgelik gücü aşabilirmiş, her şeyi anlayabilecek bir yerde duran birinin, her yerde olabilen biri olarak, hiçbir yerde olduğu için, tepki halinde de olsa duygu denilen şey ile ilgisi olmazmış...
"Mısırlı mısın ulan sen?" dedim içimden.
Kedi, az önce firavunun kucağından inmiş gibi baktı ve, "Bence oyun faslından çık," dedi, "senin için yararlı olabilecek bir yere dön."
Bu tür sözler beni hem etkiler, hem de sinir ederdi. Fakat bu kez sadece sinir ediyordu. Bir kahramana "dön" denilemeyeceğini bilmiyordu.
"İtiraf etmek gerekir ki, şık duruyordu." dedi kalbim.
"Sen bu işi oyun mu sanıyorsun?" dedim kediye. "bir kahramanın en fazla taktik olarak geri çekilebileceğini fakat asla geri dönmeyeceğini bilmiyor musun?"
Kahraman'ın El Kitabı'nı kedinin burnuna dayamıştım. Kokladı:
"Dokuzyüzaltmışküsür, Yeşildire-Nazlıhilal matbaası," dedi, "üçüncü baskı. Hala hayatta mı bu kitap?"
"Seni de, yedi ceddini de gömer." dedim.
"Bu işlere nasıl bulaştığını anlamadım." dedi kedi. "Fakat kendi başına davranabilen kahraman modeli eskidi. Kahramanlar artık organize, global ve ekip halinde çalışıyorlar."
"Hayır," dedi usta söze girerek, "fikri destekliyorum. Eğer kendi başına akan bir hikaye bulabilirse neden olmasın?"
"Hangi hikaye kendi başına akabilir?" dedi kedi.
"Belki vardır." dedi usta.
Kıçını döndü kedi.
"Sen bakma ona" dedi usta, "kendi başına davranan bir hikaye kahramanına, kendi başına akan bir hikayeden daha uygun ne olabilir?"
"Gidelim." dedi kalbim.
"Arada uğra," dedi usta, istiridyenin açık ağzına limon sıkarken, "ya da yaz."
Taşkafa, Hurşit'in anlattığı yaradılış hikayelerini dinliyordu. Hurşit, kaburga kemiği meselesini bırakıp oradan büyük patlama ve tek hücreli organizmalar faslına, oradan da homo ludens, homo bilmem ne faslına geçti. Ortada bir ibnelik olduğundan emindim. İşler yolunda giderse gider, gitmezse yeni bir hikaye kurulur, ben de orada yerimi alırdım. Ne olacaksa olurdu.
(...)
İlhami Algör, Albayım Beni Nezahat ile Evlendir
İlhami Algör, Albayım Beni Nezahat ile Evlendir