(...)
Gözlerini kapayıp, ıslık sesini bekledi.
Ayşe'nin çalışmaya başladığını bu ıslık sesinden anlardı. "Arada. Kesik
kesik. Bu da onun tiki. Karşılaştığı güçlükleri onunla hafifletiyor. Bütün
insanların bir tiki var. Güler'in yoktu. Yok muydu? Saçlarını geriye silkişi?
Tamam. İki haftadır kulağım kaşınmıyor. Yoksa farkında olmadan mı kaşıyorum?
Sık sık bacaklarını okşayıp öpmem korkmadığıma kendimi inandırmak için mi?
Korkmuyorum." Gözlerini açtı. Ayşe, arkası ona dönük, denize bakıyordu.
Denizin üstü kırış kırıştı. Esen yel eteklerini sallıyordu. Gidip dizden
aşağısı görünen bu bu bacakları öpebilirdi. Korkmuyordu. "Şimdi ben ona
yokum. Olsun. Uykudaki yokluk gibi bu, geçici. Uyanınca ona daha çok varım.
Bugün kimse gelmese. Ressamlara açık havayı öğütleyen ben, geçen gün o iki
çocuğu kovdum. Yaptığına değil, ona bakıyorlardı. Neden başlamıyor? Öyle rahatım
ki, demişti, bu resmi bitiremeyeceğim. Bitirmesin, daha iyi. Bir sanatçının en
güzel eseri hiç bitmeyecek olanı değil mi? Bütün bakanların 'işte kıyısında iki
insanın seviştiği bir deniz' diyebileceği resim hiç yapılabilir mi? İçlerinden
en anlayışlıları bile, 'Bu deniz,' derler, 'yeşilimsi maviyle açık mavi boz
renkle iyi uyuşmuş. Kumlara bir coşkunluk duygusu katılmak istenmiş.' O kadar.
Resim biterse onu ancak ikimiz anlayacağız. Parlayın sönen şimşek ışığındaki
kıyının resmini yapmasını isteyeceğim ondan. Burda olmaz. İlerde, kışın
atölyede. Ezgiler dinleyeceğiz. Sonra yaz gelecek,sonra kış. Hep ikimiz. Şimdi
ben ona yokum. Fırçayı atıp gelse! Beni öp dese. Eteğinde oynaşan zenci
kızlarıyla bilikte çağırıyorum seni. Hadi gel, hadi!" Sigarasından uzun bir
nefes çekip attı. Küçücük dalgaların kumlardaki şıpırtısını duyuyordu. Ayşe
gelmedi. "Sevişen iki insanda bile bir anda aynı duygular olmuyor. Önemli
bu, unutulmamalı. İki kişilik toplumlarda önemli sorunlar! Bir deneme başlığı
olabilir. Biri çıkıp yazsa... Ben? Yapamam; yaşamak varken. Ben ya ararım ya da
yaşarım. Aynı anda ortak duygular ancak iki etin birbirine dokunmasıyla
başlıyor. Gidip bacaklarını okşasaydım onu kendi duyarlığıma katabilirdim.
Acaba? Güler'i öperken düşündüklerim neydi? Gene de ortak bir yanımız vardı.
Özet: Duyarlık akımı ancak insan etinin değinmesiyle olabilir. Hava
tanımlamasında başka bir değişiklik: Hava iletken değildir. Tam anlaşma mı
istiyorsunuz? Öyleyse, haydi bakalım insanlar, aranızda hava boşluğu
bırakmayın! Ya gözler, bakışlar? Eluard, 'Gözler konuşmaya başladığı zaman her
şey susar,' demiyor mu? Öff! Sıkıntılı konular! Bırak düşünmeyi, bu sıcak
kumların tadını kaçırma."
Elleriyle kumları eşti. Sıcaktı. Sıcaktı.
Ayakkaplarını çıkardı. Tırnakları gene uzamıştı. Ellerine baktı. Düşünmeye
alışık beynine söz geçiremiyordu. Sağ eldeki tırnakların uzamasiyle insan
yalnızlığının münasebetine dair uzun bir düşünceye daldı. Çok sonra, Ayşe,
- Olmuyor, olmuyor! diye bağırınca sıçrayıp
kalktı.
(...)
Yusuf Atılgan, Aylak Adam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder