انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

23 Ağustos 2012

Sevgi

     (...)
   Ama Nihal, gözlerini dikmiş dinliyordu. Bütün iniş çıkışlarda bana eşlik ediyor, gözlerim dolarsa, onun da gözleri doluyor, şakalarıma gülüyordu. Hangi heykelci yarattığı heykele bir de tutup âşık olmaz! 
   Karaya vurduğumuz günlerden birinde sen de söylemiştin, beni hep şaşırtan bundan sonra da şaşırtacak olan kavrayışınla: "Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim!" Bu iki kısa cümlede vurgulanması gereken sözcükleri de vurgulamıştın. Her şey olup bittikten sonra konuşuyorduk. Bir güzel oturmuştu içime söylediklerin. Yıllar önce İstanbul'da, bütün tavırlarımda, konuşmalarımda hep "en duygusal, en kırılgan benim" havası olduğunu, bu yüzden yakınlarımı baskı altına aldığımı söylemiştin. Böğrümde tek hamlede sapına kadar soktuğun bıçağınla balkona çıktığımda, İstanbul'un berbat, nemli havasını güç bela içime çektiğimde, doğru söylediğini biliyordum. 
   "Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim!"

12 Ağustos 2012

Doğa

Perşembe
İnekler
   İnek sürüsünün yanından geçerken, inekler başlarını bana çeviriyor ve ben geçene kadar gözlerini benden ayırmıyor. Corrientes'deki Russovichlerde olduğu gibi. Bu, şimdi olduğu gibi, "beni gören bir inek" meselesi olarak huzursuz etmemişti beni o zaman, bunlar gören bakışlar gibi geliyor bana. Otlak ve bitkiler! Ağaçlar ve otlaklar! Ey, dünyanın yeşil doğası! Kıyıdan ayrılır gibi dalıyorum bu enginliğe ve milyarlarca varlığın mevcudiyeti sarıyor beni. Ey, nabzı atan canlı madde! Gün batımları nefis, yakut bir taçta dizilmiş gibi, dağları ve ışıklı sarkıtlardan kuleleri olan beyaz-kahverengi iki ada serildi önüme bugün. Sonra bu adalar mistik bir gök mavisi ve beni Tanrı'ya neredeyse inandıracak kadar berrak bir körfez yaratarak aktı önümde -ardından ufkun tam üzerinde koyu ve yayılan bir kesiflik oluştu- ve ufka egemen o kahverengi çıkıntılar arasında ışıklı bir nokta, parlaklığın atan yüreği kaldı sadece. Hossana! Bunun hakkında daha fazla yazmak istemiyorum, gün batımları edebiyatta, özellikle bizim edebiyatımızda defalarca resmedildi. 
   Beni başka bir şey ilgilendiriyor. İnek. İneğe karşı nasıl davranmalıyım? 
   Doğa. Doğaya karşı nasıl davranmalıyım?
   Pampa ile çevrelenmiş yolda yürüyorum - ve tüm bu doğa içinde bir yabancı olduğumu hissediyorum, ben, bu insani derimin içinde... bir yabancıyım. Huzursuz edici biçimde farklı. Değişik bir mahluk. Benim insanlığımla doğa arasındaki bu ani zıtlıkta, diğerlerinin olduğu gibi, Polonyalı doğa betimlerinin de hiçbir işe yaramayacağını görüyorum. Bir çözüm talep eden bu zıtlıkta. 
   Polonyalı doğa betimler. Bunlara nice hüner vakfedildi, ama nasıl da vahim bir sonuç çıktı ortaya. Ne zamandır bu çiçekleri kokluyor, gün batımlarında yıkanıyor, yüzümüzü taze yapraklara gömüyor, sabahları içimize çekiyor ve bu mucizeleri tasarlamış Yaradan'ın şerefine bağıra bağıra ilahi söylüyoruz biz? Ama bu alçakgönüllü ve soylu yere kapanış, bu diz çöküş, bu içe çekiş en katı insani gerçekten yani insanın doğal olmadığı, doğaya aykırı olduğu gerçeğinden sadece uzaklaştırdı bizi.

9 Ağustos 2012

Fotoğraf

Öfkesini fotoğraflardan almış. Konuk odasının ortasına yığılmış yaklaşık on üç yılın anıları. Çocukluğumdan delikanlılığıma geçiş dönemini kapsayan bir küçük albüm yapmıştım kendime. Her yanı aradım yok. Demek kıyılamadı, saklandı ya da taşınmalar sırasında kayboldu. Yığını evirip çevirirken belleğim yineliyordu kimi sahneleri. Sinan'ın düğünü için diktirmişti, eteği fırfırlı elbiseyi. Eteğin yarısından tanıdım. Tüllü şapkasını da. Heybeliada'da çekilmemiş miydi şu fotoğraf? Sinan, Güneş, Tahsin, kumda güneşe vermiş bedenini Meltem. Benim ağzımda sigara. Hande mayolu, karnı yok. Konuşmaya gelen dostumuz Avukat Hakkı Derman'a sordum: "Arabuluculuk mu, kesin çözüm mü istedi senden?" Yüzünü çevirdi duvardan yana. "Benimle ilgili eşyayı, ıvır zıvırı toplarım. Bırakırım anahtarı size. Umarım bu ikinci yasal girişimden caymaz, ne beni ne kendini duygu tuzağına düşürür."

4 Ağustos 2012

Fikir


   Çünkü fikir tek başına gelmiyordu. Mahluku öldürme fikri, mahluku öldürmeme fikrini de çağırmış bulunuyordu. Mahluku öldürmeme fikri mahluk'un kim olduğu fikrini, bu ise bir mahluk yaratma fikrini çağrıştırıyordu; onun erotik ve diğer açılardan işlevsel ve işletilmesi ekonomik olmalı fikri kendiliğinden doğuyordu, erotik fikrinin doğumu kolay oluyordu, neredeyse kendiliğindendi; ekonomi kavramları da öyle sezaryene filan ihtiyaç duymuyorlardı, hepsi geliyordu, fikir bana gelmiş bulunuyordu. Kelimelerin sırtına biniyordu, onlara yan yana gelmeye ikna ediyor, razı gelmeyenlere dersini hemen oracıkta veriyor, onları zora koşuyor, bunun için öküz sinirinden yapılma kırbacını pek güzel işletiyordu; el ele tutuşan kelimeler silsileler halinde yağlı kıvrımlı organın uygun kuytularını kendilerine mesken tutuyorlardı ve başlıyordu aralarında hararetli tartışmalar, değerlendirmeler, sonuçsuz bildirgeler, sanırsınız etkisiz bir devrim konseyi toplanmıştı, fikirler işlerine yarayan kelimeleri pek güzel yaylarında geriyor ve diğer fikirlerin yuvalandığı kümelendiği köşeye doğru fırlatır, bu arada kendilerine gönderilen etkin ve tehlikeli kelimeleri savuşturmak için yine kelimelerden yaptıkları kalkanları (burada tunç kelimesi devreye gidiyordu ama bütün bunların irdelenmesi ortaya devasa bir iş çıkarır, bu yüzden işleyişin neye benzediğine dair fikir vermesi bakımından tunca işaret etmekle yetiniyoruz) kullanıyorlardı; savaş başlamıştı, kimse geri adım atmıyor hiçbir şey olmuyordu. Böylece horonlar tepildi, halaylar çekildi, sim sim oynandı, ağız dolusu gülündü, gidip geldiler etrafa ışık ve neşe saçtılar, bağırıp itiştiler kendilerinden geçtiler, kendileri oldular ve başkalaştılar; diğer kelimelerle hemen çözülecek ittifaklar kurdular, susup sindiler, beyni o ince elementi o masum sustalıyı ele geçirdiler, ayarlarıyla oynadılar, içinden çıkılmaz bir duruma getirdikten sonra artık bıraktılar, fikirler işlerini bitirmiş, beyni kendi olmaktan çıkarmışlardı, fikir sahibi olan beyin artık kendisi değildi; beden, beyin sahibi oluyordu artı, kendisi değildi; fikir, beden sahibi oluyordu, şimdi kendisiydi pek iyiydi.