انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

10 Mart 2013

Tamir

Ya Nur,
   Kendime sorup duruyorum: Parmağın iyileşti mi? Neden söylemiyorsun?
   Çin'de Gingko Biloba diye bir ağaç var. Ağaçlar arasında ilkel bir tür. Çinliler ona Yüz Kalkan Ağacı dermiş. Yüz tanenin yüzü de senin olsun. Tıpta kan dolaşımını hızlandırır - özellikle bacaklarda. Gingko Biloba. Telaffuz ettiğini duyar gibi oldum. O davudi sesinle. 
   Bir kadın mahkûmun kafasını nasıl kazıdıklarını yazmışsın - mektubun geçen hafta geldi. Ne hissettiğini biliyorum. Ellerinle ayaklarının zincire vurulması gibi - zincirlerden kurtulmayı öğrenene kadar. Bir hafta kadar sürer. Ama bunu yapan ellere duyulan nefretin sonu yoktur. 
   Sabahın üçü, belki sen de uyumuyorsundur. 
  Sandalyelerden biri kırıldı, bacakları ayrıldı, minderi oynuyordu, bacakları birbirine bağlayan yan çubuklar yerlerinde durmuyordu. 
   Eduardo üzerine oturmuş, okuryazarlığı artırmak hakkında konuşuyordu ki aniden sandalye kırıldı ve Eduardo kıç üstü yere oturdu! Gülerek parçaları toplayıp köşeye koyduk. 

5 Mart 2013

Dev Kısa Aşk - Ş


   “Şiir nedir?”
   “Bilmem nedir?” diye soruyu tekrarladı. “Ben anlamam ki şiirden...” diye ekledi.
   “Sen şimdi şiirden anlayanlar da öldü dersin?”
   “Muhtemelen” dedi gülümseyerek. “bu bana bi’ yerlerden tanıdık geliyor ama” duraksayıp devam etti yüzündeki gülümsemeyi incitmeden “e bu da çok amerikanvari olmadı mı?” diye sordu.
   “Amerikan filmlerini fazla izlememek gerek.”
   “Şiir; tam bir şeye birine sahip olacakken içinde yarın çekip gitme hissi uyandırandır...” dedi yüzüne alelacele geçirdiği ciddiyetle.
   “Yemişim amerikasını diyorsun?”
   “Hee,” dedi iki saniye dişlerini gösterdi “şiir budur, zordur da. Sevip de sevmemek gibidir. Çok mu abarttım dersin lan?” diye sordu sorusunu.
   “Ya amerikan ya arabesk?
   “Ulan sanki şiir yazmışlığın var?” diye çıkıştı tasdik almayan tümcelerine. “En azından denedim ben,” deyip duraksadı “belki ölmem gerek senin herifin lafına göre. Ölsem de bir b.ka yaramaz gibi ya!”
   “...”
   “Ayrılmak şiir değildir. Ayrılamamaktır,” sesi de kurduğu tümce gibi ağırlaştı birden. Dinlenmediğinin farkındaydı, başını kaldırıp karşısındaki adamın ardındaki tavanla duvarın kesiştiği yere dikti “yahut yağmurlu bir sabahta deniz kıyısında ayrılmamaktır...”
   “Sen bizim ‘şair’i de geçicen bu gidişle...”
   “Haddim değil, olamaz da...” bakışları aynı yerden kıpırdamadan “e bi’ sigara uzatmıycan mı hala?” (Gülümsüyordu ama o da ayrılmak üzereydi…)



   İTC