انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

25 Ocak 2013

Dev Kısa Aşk - A


    “Aşk nedir?”
   “İstersen on tane seçenek belirleyelim,” dedi ama yüzü asıktı, “ondan sonra oylar, araların-dan birinciyi seçeriz” diye ekledi. 
   “Gerçekten sormuştum ben oysa,” ciddiyetini muhafaza ederek ekledi. “gerçekten.”
   “Diyalektiktir bazen,” kendisi de müteredditti.
   “Felsefe kısmında pek gözüm yoktu benim, öylesine sormuştum sadece” dedi cebinden bir sigara çıkardı, dudaklarının arasında bekliyordu.
   “Proleterle burjuvayı düşün,” tereddüdünü bertaraf ederek, camdan dışarı bakmaktaydı. “yahut da herhangi iki zıtlığı, geç onu ama; oradan şarka gidersin sen” gülümsedi anlık. “pro-leterle burjuvanın bileşimini düşün.”
   “Engels’in kemikleri sızlıyor herhalde,”
   “Hayır,” bir sigara da o çıkardı, “şiddeti, yıkımı bir kenara bırak, geriye kalanı tahayyül et-sene” sigarasını yaktı, sıkı bir nefesle harladı. “Tüm dünyayı şekillendiren muazzam bir tezadın bir anda yekpare olmasını düşün… Bir gecede!”
   “Aşk bir devrimdir?”
   “Onu çok önce söylediler,” dedi, gözlerini duvardaki saate dikti bu kez, “geç kaldık onun için; telifsiz, orijinal bir şey bulabilmektir belki de.”
   “Belki de…”
   “Arabalardaki kilometre sayacı gibi,” dumandan halkalar yapmaktaydı “yüzlerce kilometre gidip bir anda ‘sıfır’layabilmek, aynı yolları hiç bilmediğin gibi geçmek…”
   “Bu güzeldi hakikaten,” gülümsüyordu.
   “Bir fotoğrafa, günde üç bilemedin dört kez gereksiz bakma hissidir, eğer yeterince çocuk-laşabilirsen.”
   “Sakızlardaki tabirlere doğru gidiyor,” alaylı güldü, sigarasını söndürdü. 
   “Şıp sevmek değil bu, karıştırıyorsun” duraksadı, emindi artık “hele üstüne onlarca şey ya-zıp bir boka benzemeyenler hiç değil…”
   “Ben bunu bir yerden hatırlıyorum sanki…” devamını getirmedi. 
   “Küçük bir çocuğun öğretmeni tahtaya ‘What nationality are you?’ diye yazarken, arka sı-radaki ufaklığın ‘ay lav yu’ yazamamasıdır bazen…”
   “Öğrenememek, anlıyorum…”
   “Bilememek de bazen…” Aklından ezbere söylercesine “Dahası bir kadın ‘Valiente’ dedi-ğinde, ona zerre duraksamadan ‘Adelante’ diyebilmek,” dedi, sigaranın külleri yöresine dö-külmekteydi, ayaklandı birden…      "Adelante” dedi, aklındaki kadını yanı başında düşleyerek.



   İTC

3 Ocak 2013

Mola

Sağ işaret parmağını sol avucunun ortasına bastırdı. Etrafta ne bir hakem vardı ne de zenci basketçiler. Hâliyle anlaşılmadı isteği. Aldırmadı, içkisinden bir yudum aldı; elinde tüten meretten çekti. Olmayan masa hakemine bir daha aynı hareketi çekti. Hareketin allahı değildi; evden-işe işten-eve giden ve dahi akşam da televizyonda dizi izleyen hareketti sadece. O yüzden tutmadı, bir daha denedi olmadı. Hareketlerin ‘hareket’ olması için az zengin olmaları gerektiğini anladı. Küfretti, sonra hareketini çekti. Üç etti. Teknik faul. Saatine baktı. Su-geçirmez. Bira-sigara’yı sıradan geçirdi. Sigaranın sırt numarasına bakıp kendisine ‘centilmenlik dışı faul’ yazmak istedi. Sigara sırtını döndü, numarası yoktu. Onun da mecali. Zaten gayr-ı centilmenliğin müsebbibi de sigara değildi, kötülüklerin anası. Centilmence küfretti. Fısıldayarak. Yorulmuştu. Git-gellerden. Gel-gitmelerden ve hatta sabah ezanlarından sonraki git-gelme’lerden. Bu yüzden Atlantik’i seviyordu; sadece gel-gidiyordu. Yormuyordu da. Arzuladığı şeyi ‘Van’daki bir kahvaltı salonunda’ bulabileceğinden de emin değildi. Nitekim genel grevi sevmesi az biraz da bundandı. İnsan duruyor, ardından da naz yapmadan tüm makineler, tüm daireler ve tüm taşıtlar duruyordu. Aklı durmadı. Dursaydı'lı cümlelerin sınırından öte diyara baktı. Vururlardı. Tek isteği buydu: Zamansız – mekânsız – başka-biri-geçirmez.



İTC