(...)
İki delikanlı ortadan yok olduktan sonra, acaba onlara daha önce Sofya'da bir sokakta filan rastladım mı, ya da bir kahvede gözüme iliştiler mi diye düşündüm, ama neye benzediklerini bir türlü anımsayamadım. Basbayağı, sevimli iki adamdı işte, davranışlarında da olağandışı bir yan yoktu; olağandışı olan şey benim evime bıraktıkları iki tel çubuktu. Yeni bir bulgunun sahibiydim, ama bunun yüzünden evim sorunlarla dolup taşıyordu. Şu kötü dünyamızda, televizyon yayıncılığında böylesine ileri, böylesine inanılmaz bir adımın atılabileceğine inanamıyordum. İkinci düşüncem, bunların dünya küresi dışından bir uygarlıktan olmalarıydı, ama başka dünyalıların bizim gezegenimize gelip de Yordan Radiçkov'un televizyonunu onarmak üzere evine damlayacaklarını, Aralık ayının sonunda gizemli bir biçimde görünmüş, yine öyle ortadan kaybolmuş bir köpekten söz edeceklerini düşünmek güç.
Bütün bunları bizim elektrik aracımızın taşlaması saymak yanlış olmaz sanırım; bir şey ne kadar karmaşıksa o kadar kusurludur.
Evet, bunlar doğu olabilirdi, yani içi boş televizyonum şu anda çalışıyor olmasaydı, bu bir yergi olabilirdi. Ama televizyon babırdanıp durduğu gibi, spiker de arada bir beni süzerek dış haberleri okuyordu Çocuklar birbirlerine bakarak yanıma oturdular, oğlan birşeyler söylemek ister gibiydi, kız gülümsüyordu. Önce oğlum sordu, sonra kızım, onların gençlik meraklarını doyurabilmek için elimden geldiğince çocuksu bir öykü uydurmalıydım ve sanırım düşsel olduğu için çocuklar onu sevdiler. İzin verin de, burada size de anlatayım.