انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

2 Şubat 2014

Kötülük

  (...)  
  "Götür şunu," dedim. "Hemen götür, kahve istiyorum bira değil." 
  Arka taraftan biri çağırdı ve yanımdan hızla uzaklaştı. Boş bira bardaklarını almak için masaların üstüne eğildiğinde dizlerinin arkası görünüyordu. İskemlemde kımıldadım, ayağım bir şeye çarptı, bir tükürük hokkasına. Camilla bara dönmüştü, bana gülümsüyor, başıyla bira içmemi istediğini belirtiyordu. Şeytanlık yapmak geldi içinden, kötülük. Dikkatini çekip önünde birayı tükürük hokkasına boca ettim. Beyaz dişlerini alt dudağına geçirdi, rengi soldu. Gözleri alev alevdi. Bir hoşluk kapladı içimi, arkama yaslanıp tavana baktım. 
   Mutfağı ayıran bölmenin arkasına girip kayboldu. Döndüğünde gülümsüyordu. Ellerini arkasına kavuşturmuştu, bir şey gizliyordu. Sabah gördüğüm yaşlı adam çıkıverdi bölmenin arkasından, olacakların beklentisi ile gülümsüyordu. Camilla bana el salladı. Korkunç bir şey gerçekleşmek üzereydi: tahmin edebiliyordum. Camilla arkasından sabah bıraktığım dergiyi çıkardı, havada salladı. Durduğu yerde ihtiyardan ve benden başka kimse göremiyordu onu, gösteri ikimiz içindi. İhtiyar gözlerini kocama açmış izliyordu. Camilla parmaklarını ıslattıktan sonra derginin sayfalarını çevirip Minik Köpek Güldü öykümün olduğu sayfatı açtı ve benim ağzım kurudu. Dergiyi bacaklarının arasına sıkıştırıp yırtarken dudakları büzülmüştü. Sayfaları başının üstünde tutup salladı ve gülümsedi. İhtiyar da başını sallayarak davranışını hararetle onaylıyordu. Sayfaları minik minik parçalara ayırırken yüzündeki ifade gülümsemeden kararlılığa dönüştü. Muradına ermiş birinin rahatlığıyla parmaklarını açtı ve kağıt parçacıkları ayağının yanındaki tükürük hokkasına döküldüler. Gülümsemeye çalıştım. Ellerinin tozunu silkmek isteyen biri gibi ellerini çırptı. Sonra elini kalçasına koydu, omuzunu kaldırdı ve kırıtarak uzaklaştı. İhtiyar bir süre kaldı. Olayın tek tanığıydı. Sonra gösterinin bittiğine kanaat getirip bölmenin arkasına geçti.
   Bir süre sonra iskemlemi geriye itip kalkmaya karar verdim. Camilla barda durmuş gidişimi izliyordu. Yaptığından pişmanlık duyduğunu gösteren küçük bir gülümseme vardı dudaklarında. Bakışlarımı kaçırıp dışarı çıktım ve yürümeye başladım, tramvayların ve kentin insanın üstüne çığ gibi gelen dayanılmaz görüntüsüne kavuşmaktan hoşnuttum. Ellerimi cebime sokup yürüdüm. 
   Birahaneden elli metre ancak uzaklaşmıştım ki birinin seslendiğini duydum. Döndüm. O'ydu. Yumuşak ayaklarının üstünde bana doğru koşarken cebindeki madeni paralar şıngırdıyordu. 
   "Delikanlı!" diye seslendi. "Delikanlı!"
   Bekledim, yanıma geldiğinde nefes nefeseydi. Çabuk fakat yumuşak konuştu. 
   "Özür dilerim!" dedi. Neden böyle davrandığımı bilmiyorum. İnan bana."
   "Boşver," dedim. "Önemi yok."
   Birahaneye doğru bakıp duruyordu. "Dönmek zorundayım," dedi. "Birazdan farkına varırlar. Yarın akşam da gel, lütfen Her zaman o kadar kötü değilim. Bu akşam için özür dilerim. Lütfen gel, lütfen!" Kolumu sıktı. "Gelecek misin?" 
   "Belki."
   Gülümsedi. "Bağışladın mı beni?"
   "Tabii."
   Kaldırımın ortasında durup birahaneye dönüşünü izledim. Birkaç adım gittikten sonra dönüp bana bir öpücük yolları ve, "yarın akşam, unutma!" diye seslendi. 
   "Camilla!" diye bağırdım arkasından. "Bir dakika!"
   Birbirimize doğru koşup ortada buluştuk. 
   "Çabuk ol!" dedi. "Kovulacağım."
   Ayaklarına baktım. Olacakları hissetmişti, irkildi. Kendimi çok iyi hissediyordum, soğukkanlı, deri değiştirmişçesine yeni. Tane tane konuştum. 
   "Şu çarıklar -onları giymen şart mı, Camilla? Yağlı bir Meksikalı olduğunu ve hep böyle kalacağını cümle aleme duyurmak zorunda mısın?"
   Dehşet ifadesi ile baktı bana, dudakları aralıktı. Elleri ile ağzını örttü ve koşarak içeri girdi. Hıçkırdığını duydum. 
   (...)



   John Fante, Toza Sor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder