انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

8 Eylül 2011

Uzuv-Söküm

   Müzik-ilhamlı yazmayalı epey oldu'dan ziyade hiç yazmadığımızı belirtmekle başlamak gerek. Her ne kadar yıllarca takip ettiğimiz metal müzik sınırlarının artık ucunda geziniyor olsak da, yeni coğrafyalara yeni iklimlere doğru bir seyahatin biletini taşıyorsak da yine de yıllarca gözün içinde birkaç oda+bir salon yer ayrılmış death metal üzerine ve özelde de Dismember üzerine bir şeyler yazmak gerekiyor. 
   Death metal dendiğinde akla sert bir tını ve gürleyen vokaller gelir. Bu bir nevi, bu alt-tarzın (burada genre denmeye çalışılıyor) temel yapıtaşı olsa da göz ardı edilen birkaç yan daha var. Metal ve türevlerinde tını kadar söz bütünlüğüne de dikkat etsek de death metal bu bağlamda pek çığır açan bir alt-tarz değil. Zira bu tarza dışarıdan bakıldığında görülecek mezkûr yapıtaşlarına bir de 'sığ' sözler eklenebilir. Fakat death metal çıkışı itibariyle anti-militarist, sistem-karşıtı ve sistem sorunlarını dile getiren bir müzik tarzıdır. Bilhassa iki dala ayrılmış  bu tarzın, hem Florida hem de İskandinav damarında bu gözlemlenebilir. Amerikan death metali nüvesi ve sonraki evrimi itibariyle thrash metalden pek ayrılmadığı için bahsedilen bu veçheleri gözetmek daha da kolay olabilir. Öte yandan genelde İskandinav ve özelde İsveç death metaline geldiğimizde bu durum biraz daha çeşitlilik arz etmekte. Göteborg ve Stockholm metali de birbirinden kayda değer ayrımlar sergilemekte. At the Gates, In Flames, Dark Tranquillity gibi death metalin başına 'melodik' sıfatını eklemiş ve bu bağlamda yeni bir alt-tarz yaratmada muvaffak olmuş Göteborg tarzı yanı sıra Stockholm'den çıkış yapan gruplar bu evrimleşmede türe daha sadık kalmış - ve deneysel yeniliklerin bu bağlamda peşinen önünü alarak - ve tarzı daha kısıtlı bir düzeyde icra etmişlerdi. 

Dismember, 2008
   Dismember da bu ikinci daldan gelen bir grup. Yıllar içinde onca İsveçli - tarz-dışı da olsa bunlara Norveç'ten çıkan ve ilerleyen safhalarda ister avant-garde adı ister de deneysel adı altında olsun yeni tınılar ve tarzlar geliştiren gruplara nazaran, Dismember özü itibariyle death metali muhafaza etmiştir. Bu yazının müsebbibi olmayı başarmış albüm de bahsedilen grubun 2008 tarihli son albümü (Grup albüme ilk kez kendi adını veriyor). Stockholm tınısı daha çok İngiliz Klasik Metalinden etkilenmiş olmakla birlikte tarz itibariyle eşleniği olabilecek Göteborg metali ile melodi açısından pek geri kalmıyor. Elbette bunda Dismember'ın payı çok büyük. Dismember albümüne genel bir göz atıldığında death metalin anti-militarist vurgusu ("Under a Bloodred Sky") hâkimken öte yandan death metalin diğer alt-türlerinde ('Gore' denen türe kadar uzayan') hâkim olan şiddet ve bir nefret söylemini de bulmak mümkün. Bu açıdan bakıldığında kimsenin tutarlılık beklemediği önkoşuluyla, Dismember'ın - çizgisini devam ettirme bağlamında - başarılı olduğu söylenebilir. Ancak sözlerin sığlığı; kan, şiddet veya herhangi bir sapkınlığın çok sathî şekilde dile getirilmesi büyük eksiklik. Elbette böyle olunca, insan sözleri bırakıp Dismember'ın yaptığı en güzel şeylerden birine kendini kaptırabilir. O da elbette Iron Maiden ve Britanya'dan çıkmış klasik metale atfedilebilecek melodik sololar. Bahsettiğimiz şarkı, tema itibariyle en iyi tabiriyle vasat bir 'kıyamet günü' anlatırken; yine aynı beylik bir din-karşıtı söylemiyle inananların zavallılığını öne çıkarmakta. Öte yandan, sözler bir kenara bırakıldığında, şarkının ikinci yarısındaki devam eden uzun melodiler bu yazının ortaya çıkmasının yegâne sebebi olarak görülebilir. Dismember'ın önceki albümlerinde işe söz katmadan bunları daha iyi yaptığı ("Phantoms (of the Oath)" ve belki de "Nenia") şarkıları da mevcut. Elbette bu sığ-söz yazımı yanında en azından tema olarak kalsa bile aynı albümdeki "Europa Burns" adlı şarkı Birinci Dünya Savaşı'nın çilesini anlatmakta ve savaşın hurafeden başka bir şey olmadığını tamamen death metal söylemiyle dile getirmesi açısından dikkate değer. 
   Elbette ilerleyen yaşla birlikte post-metal arayışları daha da sıklık kazandıkça Dismember gibi çizgisinden sapmamayı - bir nevi muhafazakârlığı - bir artıymış gibi sunan bir grubun müzikal anlamda ne kadar başarılı olabileceği belli. Biraz daha sofistike bir metal beklentisi içinde olan herhangi bir dinleyici için Dismember ne yazık ki - genellenebilecek bir şekilde - sadece solo ve tınıdan öteye geçemeyen bir grup olmakta. Ne kadar son albümlerinde din-karşıtlığı, savaş-karşıtlığı gibi görece sosyal temalar işlense de ilkinin yapılış şeklinin düzeyli ve sağlam olmaktan öte sığ ve şiddet-temelli olması da aslında sadece Dismember'ın değil bu tarzdaki death metalin sınırlarını çiziyor. Adı Uzuv-Sökücü olarak çevrilebilecek (Grubun kuruluş aşamasında aslen 'Dismemberizer'ı düşündüğü ama - rivayete göre - albüm kapağına sığmadığı için Uzuv-Sökümü'yle iktifa ettiği bilinmekte) bir gruptan da başka bir şey beklemek hayalperestlik olabilir. Aynı şekilde "Nefret Seferi" olarak çevrilebilecek bir albüm adı olan grup kendi sınırları dâhilinde, alt-tarzın severleri için kâfi ve tatmin edici olabilir. Ancak death metalin temel dinamosu olan 'nefret'in daha tutarlı ve bağlamsal bir şekilde ele alınmasındaki başarısızlık da grubu - geçmişlerine rağmen - pek de iyi bir yere getirmiyor. 



İTC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder