انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

26 Eylül 2014

Çorap

Yağmurlu bir Cuma akşamı hâlâ kayıp olandı. İki gün geçmesine rağmen, ardından kimse endişelenmemiş, bir allahın kulu eski-karakol yeni-polis merkezine ihbarda bulunmamıştı. 'Uçucu' zamanlardaydı ve kaybolmuştu. En klasik romanlardaki karakter tasvirini müteakip salt siyahtı, kaşı, boynu ve bedenine ilişkin ayrıntısı yoktu, topuk kısmındaki eskimişliği hariç. İki gün önceydi oysaki, kendi çiftiyle yaptığı gibi, kapladığı bedenin bir olmak için öykündüğü karşıdaki bedenin, ışık hızı olmasa da, ses hızına rakip olabilecek şekilde soyunduğu. Yere atılmış olması hiç önemli değildi; lisede Kafka'yı okumuş, üniversitede anlamış, parmak yerleri ağarınca da özümsemişti. Bir ara kendine sokulan beyaz külotlu çorabı fark edip umursamaması bundandı. Zira eşini kaybetmişti. Oysa 'kaybetmek' denen şeyi oldu olası anlayamamıştı. Atıldığı yerde, o tenine vâkıf olunmak istenen için hazırlanmış tişört ve pijamayla konuşmayı acizlik olarak görüyordu. Kanepe kolluğunda hâllerinden memnun, akışlarını tutturmuş ve dünyanın geri kalanıyla asgarî samimiyette ilişki kuruyorlardı. (Ruh olmasa da) eşini kaybetmiş kara ise yapayalnızdı. Atıldığı odanın ışığının yanmamasını ise yukarıdan bir faks olarak addetmesi gerektiği konusunda karamsardı. Eşini kaybetmiş her varlık gibi onun da bir yerlerde olduğunu biliyordu. Lânet olsun, bu evin ötesinde olamayacağını, iki çift ayağı bu eve güç bela sarhoş ve feci âşık getirdiklerini unutmuş olamazdı. "Aynı iki 'şey' hadleri belli olan bir mekânda kaybolabilir miydi?" diye çok sormak istedi beyaz tişörte. Çok beyazdı. Hava romantizme müsait, romatizmaya teşneydi. Eşi yoktu. Aynı mekânda varken, yoktu. Odadakilerin duymasına ve eprimiş topuklarındaki sızıya aldırış etmeden "Aynı mekâna mahkûmken bir çift nasıl birbirini kaybedebilir?"di, kaybolanın kendi mi eşi mi olduğunu bilemeden."



İTC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder