انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

1 Kasım 2014

Karşılık


   Necmi fırçayı boya kutusuna vurup gürültü yapmaya başladı. Kalabalıktan biri duyar da pabuçlarını boyatır, belki diye. Bu akşam rakı param çıkmayacak. Gözleri, karşı kaldırımda dikilen Olcay'a takıldı. Kız güzel, güzel ya neşesiz. Şu kibar kızların çoğunda ölü kaldırıcı suratı var nedense. Birlikte büyüdüğü, oynaştığı çingene kızlarının hepsi neşeliydi. Gülmeyeni, küfür etmeyeni, düğünlerde, sünnetlerde oynayıp türkü söylemeyeni yoktu. Bu Türk kızları böyle, kefe gibi ağır olurlar. Bunlarda böylesi makbul. Al bunları, boynuna bağlayıp denize atla. Öbür dünyaya asık suratla gitmek için bundan iyisi olmaz. Ulan güzel kızsın, gülücen de pulların mı dökülecek? Vallaha akşam eve döndüğümde benimkini bunların suratıyla bulsam bohçasını eline tutuşturuveririm. Sen bu suratı çamaşıra gittiğin hanımlar aybaşı bezlerini yıkattıkları zaman, onlara takın, diye eşeğe bindiriveririm, hadi yallah! Ama bunlar böylesini beğenir. Necmi, sokak köşesinden, gelen geçeni seyrede seyrede, insan suratları hakkında düşünceler edinmişti. Adamın suratından pabuç boyatıp boyatmayacağını, nekes olup olmadığını şıp diye anlardı. Gülen adam, bir kez eli açık olur. Bu asık suratlılar, aslında cimri soyudur. Ve çoğunluktadırlar. İşte bir gülmeyi bile esirgeyen adam, parayı haydi haydi esirger. Bu sokaktan geçen şehirli kısmının çoğu hiçbir şeyi karşılıksız yapmaz.
Gülmeyi de. Ya kendisini alsın diye yavuklusuna güler, ya iyi et versin diye kasaba güler, ya terfi ettirsin diye müdürüne güler, ya oy versin diye halka güler. Böyle karşılıksız gülmeyi bilmez. Durup dururken gülenden de kuşkulanır. Suratını asıverir, benden bir şey isteyecek diye. Necmi bayılır kahkahaya. Aynı köşede taksicilik yapan şoför Hüseyin'in polis radyosunu dinler, Hüseyin durakta durdukça. Şarkıları birlikte söyleyip basar kahkahayı. Fazla gülünce, ayakkabı boyatmak için yanaşan müşteri irkilerek uzaklaşıverir. Necmi de ardından sallar küfrü. Ulan hergele, senin beş-on kuruşuna mı güldük! Senin boklu parandan içilecek rakı adamın boğazına dizilir. 

   Kalabalık kavağa dikmişti gözlerini. Necmi iyi tanırdı bu kavağı. Her gün karşısındaydı çünkü. Şu kelekler şuna bir gün olsun bakmamışlardır. Varlığını bile bilmezler. Şimdi, devrilesi tuttu kavağın ya, dikmişler gözlerini. Ne var ulan? Kavak bu, devrilir de kurur da. Size soracak değil ya. Canlı değil mi bu. Sizin pis vücutlarınız da kokular sala sala tahtalı köye gitmeyecek mi? Bunların telaşı can telaşı. Şimdi kavak devriliyor ya, devrilen kavak da olsa, bir şeyin devrilişine yürekleri dayanmaz, ölümlülüğü kabullenemezler. Kendileri de ölecek diye işlerine gelmez. Hepsi kavak yerine, demir parmaklık olup bu dünyaya kazık çakmaya razı. Oh öleceksiniz hepiniz diye düşündü. Bunlar cehennemi de kahrederler. Ulan bütün şen çingene tayfası cehennemde yine bunları eğlendirmek zorunda kalacak. Bu korkuluk takımı cennete gitmez elbet. Bize orada da hayat yok, ağbicim. Güldü Necmi, öyle düşüncelerle karartmazdı içini hiç. Kalabalığın ayaklarını alevler içinde düşündü. Artık sıçrarlar durmadan yanmayalım diye. Şimdi boyatmayın bakalım pabuçlarınızı. 
   (...)



   Sevgi Soysal, Yenişehir'de Bir Öğle Vakti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder