‘Değersiz hissetmek’li ekonomi
haberlerinde kenarda köşede ve dahi tenhalarda değil de yastık altlarında his
biriktirenlerdendi. Az çok elinin altındakilere sıfırdan sonraki sıfırlı rakamlarda
ufak da olsa bir ‘getiri’ edinmek istiyordu. Yöntem yanlış, sistem kaymıştı.
(Kaydıkları ‘bilinmeyen numaralar’ı arar dururdu) ‘... Hissî Kıymetler Borsası’ndaki
son gelişmeleri takip etti yakından. Kendisi uzaktan. ‘Aracı kurumlar’ vardı.
Elbette neye aracılık ettiğini bilmiyordu hissîmüteşebbiskadın. Aslen pezevenk
olduklarını hiç. Bilmediği yok, hesap-kitabı çoktu. Bilmiyordu, bildiğini
sandıklarıyla ufak bir ‘sermaye’ biriktirmiş; sonra kurduğu ‘dükkân’da ‘kontrol
memurları’ bile istihdam etmişti. Bir dükkân çevirebilecek bilgi ve hisse sahip
olabilirdi belki. Ancak iktisat denen meretin özden hâlinin ‘iktisap’ olduğunu
bilmezdi. Çaktırmazdı da. Çakarçakmaklarla sigara yakardı.
Aracı kurumunun söylediklerini kaile
aldı. Kimi canhıraş telefonlar; kimi haberlerin altında akıp duran sadece
akarak kimilerini zengin kimilerini engin kılan nehir-bantlardı. Döviz, “ne
kazanır ederiz”di, altın “elinizden çıkarın”dı hissîmüteşebbiskadında. Sağa
sola saçılmış birkaç mektup ve kartpostalla tebdil-i kıyafet etmiş bono ve
tahvil vardı. Kendisi yoktu, aracıpezevenk yeni bir kaynak öngördü.
Hissîmüteşebbiskadının isterdi arkasını görmeyi. “Altın yükselişte, balon...”du
az çok, “Dövizle ineriz”di arkalı düşüncelerinde. Fısıldadı “Kara altın”.
Hissîmüteşebbiskadının gözlerinde lânet dolar simgesi belirmedi. Kanlı canlı ve
dahi atan bir ‘yürek’ belirdi. Belirtmedi bunu. Kimseye. Aracıpezevenk
belirtti, bir sürü grafik ve dahi hesap kitap. “Merkez Bankası'nda kara altın diye
bir şey piyasaya sürülecek”ti, “feci getirisi var ve riski az”dı,
Hissîmüteşebbiskadın da “hmm...” Mahmutpaşada ‘karaaltın’ denendi, el altından
ve dahi cep altından yürüdüğü için adı yekleşmiş, sanı lekelenmişti.
Kara altın’da muazzam bir potansiyel
vardı. Petrol değildi. Ele gelir de değildi. Gelir getirirdi ancak. Hissî.
Vergi Dairesi'nde sorun da çıkarmazdı. Karaaltın’dı dar sokaklı ve dar gelirli
adamların çevirdiği paşa sokaklarda. Tenhalarda ‘karaltı’ydı. Arzı az, talep
edenleri muhtemelen ‘hissî deli’lerdi. Şehirlerde ve büyükşehirlerin kenarlarında,
bir otobüsün kenar koltuğunda; intihara mütemayil olunca da vapurlarda, loş
meyhanelerde. Ve her daim sokakların ‘karaltı’sında. ‘Değersiz’
hissettiklerinden değer vermezlerdi kendilerine, halka açık mekânlarda değil de
küllîyen kapalı mekânlarda ‘kendilerininimettensaymayangiller’li cümleleriyle
arzı endam etmez, usulca sokulurlardı. Ağızları bozuktu, ancak adımladıkları
şehirlerin kenar mahalleleri de bozuktu. Altı, üstü, yapısı, yanı, başı ve
ağzı. Hâliyle bozulmak ‘doğal’dı. Kendilerini ‘doğal kaynak’ olarak görüp
sırtından his kazanmak, hissî müteşebbislerin yeni sahası. Hissîmüteşebbiskadın
sevdi bu ‘finansal yatırım’ aracını, karaltılardan biri önce küfretti araca
sonra istedi kadını yatırmak. Devir ‘yatırım’ devriydi ve feci bir yanlış anlaşılma
vardı. Karaltılardaki karaltıda değil, yatırımların mütecaviz olduğu
tenhalarda. Karaltılar zaten tehlikeyi fark edip örgütlenmeye başlamıştı.
Kar-al-sen. Diğer hissî müteşebbislerin (feci yanlış) okumasıyla, ‘kâr-al-sen’.
İTC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder