انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

31 Ocak 2012

Teras

           (...)
   Nereye gittiğini bilmeden, ayaklarının götürdüğü istikamete yol aldı. Gerçi gideceği yeri belli belirsiz seziyordu ya, yine de kesin bir rota çizmeden, buralarda bütün yan sokakların bir ana caddeye açılmak amacıyla var olduğunu bilerek, çıkmaz sokağı olmayan bir kentin verdiği kahredici huzurla, palas pandıras yürüyordu. Sonuçta dönüp dolaşıp geleceği yer de sayılıydı, hele ki bir vaka üstündeyse. Yirmi bir yıl meslek hayatında, kendi evinde cinayet işleyenler hariç, olay yerine dönen katil görmemişti. "Ama ben dönerim," dedi içinden. "Polis döner, işimiz bu."
   En üst kata çıktı. Barın kapısı mühürlüydü, en azından bir ay da öyle kalacaktı. Bardan onca mühimmat çıktıktan sonra bir ayla kurtarsalar gene iyiydi. Bir kat daha çıkıp, terasın kapısını açtı. Terasın üstü açık bölümü, ayak izleriyle kirlenmemiş bir karış karla kaplıydı. Yazdan atılma, bir iki kırık sandalyenin dışında bir şey yoktu. Tam Betül'ün atladığı ya da atıldığı yerden kar altındaki Sakarya'yı seyretti bir süre. Teras Bar'ın hemen yanında başka bir kafe vardı. Araya lastikler konulduğuna göre, terası ortadan ikiye bölmüş, beraber kullanıyorlardı. Oraya doğru yürüyüp, kafenin içine göz gezdirdi. Şubat Kafe, ne biçim isim.
   Tekrar geri dönüp terasa açılan kapıyı yokladı. Kilitliydi. Arkadan dolaştı, bardan terasa açılan depoyla, tuvaletin küçük penceresi yan yanaydı. Sonuçta, terasa girip çıkmak için, barın kapısından başka dört yol daha vardı. Üst kattaki ana kapı, yandaki kafe, depo, bir de şu küçük pencere. Duvarın dibine dayanmış boş bira fıçılarının üstüne çıkıp, tuvalet penceresini zorladı ama açamadı. Cebinden kredi kartını çıkarıp pencerenin dilinde gezdirdi. Dili yerinden oynatabilmek için kartı biraz daha sokup, zorlaması gerekiyordu. Biraz daha zorladı, önce tık diye bir ses geldi, ardından da "Kütürt!" Kart ortadan ikiye ayrılmış, yarısı elinde kalmıştı ama, pencere sağlamdı. Kartın elinde kalan tarafına baktı: "Behzat Ç..." Adının kalan kısmı pencerenin arasına sıkışmıştı. Böylece ister istemez, kredi kartı illetinden de kurtulmuş oluyordu. 
   Şubat Kafe'ye gidip camı tıklatınca, cam kenarındaki masalarda oturan bir iki müşteri kendisine baktı. Onlara eliyle, az ötede duran garsonu gösterdi. Garson pencereyi açtı. 
   "Evet."
   "Rakı var mı?"
   "Yok. Burası içkisiz."
   "Levye var mı?"
   "Manyak mısın?"
   Kimliğini gösterdi. 
   (...)



   Emrah Serbes, Her Temas İz Bırakır 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder