انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

9 Nisan 2012

Dünya

    (...)
   Harun bu yaşananların hep iki yanlı olduğunu düşündü. İyi şeylerle kötü şeyler... Sonsuz merhametle acımasızlık... Fakirlikle zenginlik... Acıyla mutluluk... Bozkırda bırakılmış cesetle kartpostal koleksiyonunda Lya de Putti'nin fotoğrafları... Tersi ve yüzü... Ardından yaşam devam ediyor, her şey unutuluyordu. Ama kuşkusuz unutmayanlar da vardı. Felaketin doğrudan doğruya çarptığı insanlar. Kutsal acıyı duyanlar da onlardı. Kutsal acı, yalın, çıplak bir şeydi. Acı çok ağır olduğu için kutsaldı. Yoksa kutsallığı falan yoktu. Harun yazdıklarına bunu koyacaktı. Acıları çıplak olarak ortaya çıkarmasa da, arka plana yerleştirecekti onları. Dolaylı olarak, bazen de çok dolaylı olarak yansıtacaktı. Dramatik olandan kaçınmayacak, ama onu yaşam gibi değişken, akıcı bir şeyin içinde yansıtmaya çalışacaktı. 
   İnsanların ruhları arasında da büyük farklar vardı. Sabaha doğru ağır adımlarla alçakgönüllü evine dönen  bir caz yıldızı insanlığın neresindeydi? Bir McCarthy'ci neresinde? Böyle bir şey, bütün bütüne böyle bir şeydi dünya. Bunların hepsi biraradaydı. Bu kadarcıktı insanların yarattığı dünya. En trajik olan da buydu: İnsanlık sadece bir kavram mıydı? Belki hiç de canlı bir bütünselliği yoktu. 

   Bu başdöndürücü güzel şehir, bu caddeler, bu ağaçlıklı kaldırımlar, bu doyulmaz iklim, okyanus rüzgârlarının boşluklarından estiği bu dev yapılar, bütün bu insan yaratısı, hepsi iğrenç bir yıkıcılığın saldırısını da içinde barındırıyordu. İnanılmaz bir şeydi bu. 
   Harun: "Hay budalalar, ahmaklar takımı!..Böyle ettiğine bin pişman olacaksın! Görürsün sen, nasıl ama nasıl pişman edeceğim seni. Gece gündüz şiirlerimle insan denen bu yırtıcı hayvanı, yerin dibine batıracağım. Şiir üstüne şiir, kitap üstüne kitap, son nefesime dek işim gücüm bu olacak, burnundan getireceğim senin," diye mırıldandığını farketti. Ardından bu satırların Comte de Lautréamont'un olduğunu hatırladı. İstanbul'daki odasında gece yarısı saatlerinde onları ezberlemişti. Bu bağırıp çağıran satırları McCarthy komitesini düşünmesi getiriyordu hatırına. Daha doğrusu Larry'nin annesinin oraya çağrıldığını öğrenmesi. 'Bu narin gövdeli kadın direnebildiğine göre, herkesin direnebilmesi gerekirdi' diye düşündü. Zaten sorun buradaydı ya! 
   Yirmi yaşında bir şair Isidore Ducasse dünyayı farketmişti işte. 



   Demir Özlü, Amerika 1954

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder