(...)
- Seni öldüreceğim.
Dediğini duymadığın gibi, benim dediğimi de duymuyorsun. Dediklerimi duymuyorsun. Söylemesini bilmediğini söylemiştim sana. Çünkü sen daha önce dinlemesini bilmiyorsun. Dinlemesini bilmediğin için söylemesini de bilmiyorsun. Dinlemediğin için duymuyorsun. Dinlemediğin için öğrenemiyorsun. Öğrenemediğin için bilmiyorsun. Bilmediğin için yapamıyorsun.
- Seni öldüreceğim.
Bak ölmüş değilim. Konuşuyorum seninle. Sen dinleyip duymadığın için seninle değil kendimle konuşuyorum. Ah bir duysaydın, duyabilseydin. Ben burada bir korkusuzluk içinde.. Ama sen onu da iyice göremiyorsun. Bak kılım kıpırdamıyor. Bak. Ne olur biraz bana bak.
- Seni öldüreceğim.
Çok tekrarladın. Biliyorsun, saklı bir tek fikrin daha var. Yalnız onu bekliyorsun. Benim korkmam. Beni korku içinde görmen. O zaman hemen ateşleyeceksin. Ama ne yapayım, elimde değil, korkmuyorum. Ben korkmayınca da sen boşlukta, kendi boşluğunda kalıyorsun.
Ben niye korkmuyorum?
- .....................
- Cevap ver, ben neden korkmuyorum?
- .....................
- Sende düşünecek hal yok ki. Ben niye korkmuyorum, düşünsene. Ne olur düşün. Hem bak düşününce ne kadar güzellikler taşır içinde. En azından can sıkıntısı nedir onunla tanışırsın. Canın sıkılır, o büyür büyür dağlaşır. Sen de işte bu benim eserim der, gururla, başın dik, için kımıl kımıl o kocaman can sıkıntısının üzerinde, içinde, etrafında gezinirsin. O gezintiler sana bir sürü kazançlar sağlar. Tıpkı kendini beğenmiş bir çiftçinin çiftliğinde dolaşması ile yüzüne gelen sıcaklık gibi. O çiftçi çiftliğini öyle idare eder ve korur. O sıcaklık yok mu, insanın içinden gelen. Can sıkıntısı bir çiftliktir. Çiftliklerin en büyüğü, en zengini.. Can sıkıntısı.. Ben canım sıkıldığı için korkmuyorum. Biliyor musun. Sen de benden korku işaretleri bekliyorsun. Dedim ya, elimde değil korkmak. Çünkü canım sıkılıyor. Her şeye, senin haline, senin gibilerin haline, kendi halime, her şeye.. O kadar ki, o büyüyor, büyüyor.. dediğim gibi.. bana bir sıcaklık veriyor. Gurur veriyor. Bu benim eserim diyorum. Her köşesinde gürül gürül akan çeşmeler bana sonsuz diyebileceğim kazançlar sağlayor. İçimi o kadar büyütüyor ki, içimi öyle işliyor ki.. İçime bakıyorum. Büyük ve pırıl pırıl. Güven geliyor kendime. Canım sıkılıyor, öyleyse varım diyor, bunu boyuna kendime tekrar ediyorum. Hem kendimi incelemiş oluyorum hem çevremi.
Düşün ben buralara gelmişim. Sen nasıl benden korkaklık beklersin. Hiç, "korkuyorum, o halde varım" diyen bir insan gözünde canlandırabilir misin?
Yorulma. İşte o sensin, yani korkuyorsun onun için yoksun. Dediklerinin, yaptıklarının üstünde yoksun. Dediklerin dedik değil. Yaptıkların ise baştan başa yapamadıkların. Anladın mı? Duyuyor musun? Beni duyuyor musun? Uyan.
Ben korkmuyorum. Korkamayacağım için özür dilerim. Ben öyle bir hazırlıktayken geldin ki, ikimiz iki zıt yoldayız. Ben bir sözü bir defa söyledim mi, o hemen hemen sonuç olsun. Yani birisine seni öldüreceğim..
- Beni öldürme.
- .................. Nereden nereye ............ Şaşkınım. Ama bu duraklamam seni daha iyi anlamam içindi. Anladım. Duraklayışım seninkinin eşi değildi yani. Ne diyordum. Önce kesilmiş sözümü bitirmeliyim.
(...)
Özdemir Asaf, Dün Yağmur Yağacak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder