انتحال و تر حقى جمعيتى

The Committee of Undertaking and Plagiarism

21 Şubat 2012

İstek

   (...)
   Ruhunun sesi: 
   - Yaşamak mı? Nasıl yaşamak? diye soruyordu. 
   - Eskiden nasıl yaşıyorsam öyle. İyi ve huzurlu. 
   - Eskiden iyi ve huzurlu muydun? 
   İlyiç yaşantısının en iyi anlarını sıraladı hayalinde. Fakat bu anlar ona eskisinden farklı görünüyordu. Çocukluğuna ait olanlardan başka hepsi... Orada, çocukluğunda gerçekten iyi olan, yeniden dönebilse tekrar yaşamaktan zevk alacağı şeyler vardı. Fakatbunu yaşayabilecek o adam değildir artık. Sanki bu anılar başka birine aitti. 
   Yani bugünkü İvan İlyiç'i oluşturan çocukluğun sevindirici olayları şimdi gözünün önünde eriyor, dağılıyor, değersiz bir hâl alıyordu. O günlerden uzaklaşıp bugüne yaklaştıkça, en değerli olan şeyler şüpheler içinde boğuluyordu. O zamanlar yine birşeyler vardı. Neşe, arkadaşlık, umut... 
   Fakat üst sınıflara geçtikçe bu da azalıyordu. Valinin yanında görev yaptığı ilk zamanlarda da biraz iyi birşeyler vardı. Bunlar aşkla ilgili hatıralardı. Sonra herşey karışıyordu. İyi şeyler azalıyordu. Daha sonra da gitgide azalıyor ve kayboluyordu.
   Hiç beklemediği anda karşısına çıkan evlilik, kırılan hayalleri, karısının yapmacık davranışları... Ve o öldürücü çalışma, para hırsı... Böylelikle geçen bir, iki, on, yirmi yıl... Yıllar ilerledikçe bu ağırlık üzerine daha çok biniyordu. Sanki tırmandığını sanarak bayır aşağı durmadan iniyordu: "Herkesin gözünde iyi yaşıyorum. Fakat yükseldiğim ölçüde hayattan uzaklaşıyorum. Şimdi de ölüme hazırlan bakalım" diyor: "Ama bunun anlamı ne? Niçin? Hayatın bu derece anlamsız ve çirkin olması mümkün değil? Gerçekten böyle bile olsa ölmek için yeterli sebep mi? Hem de böyle, acı içinde kıvranarak... Başka bir şey var bunda..." diye düşünüyordu. O an aklına "Belki gerektiği gibi yaşamadım ben" şeklinde bir düşünce geldi. Sonra herşeyi gerektiği gibi yaptığına karar verdi. Sonra da hayat ve ölüm bilmecesinin bu biricik çözümünü olmayacak birşeymiş gibi kendinden uzaklaştırdı. Ve düşünmeye devam etti: 
   "Peki şimdi istediğin nedir? Yaşamak mı? Nasıl yaşamak ama? Mahkemede mübaşirin "Mahkeme başlıyor!" diye bağırdığı zamanki gibi mi? Mahkeme başlıyor, mahkeme başlıyor. Al işte sana mahkeme. Ama ben suçlu değilim ki! Niçin yapıyorsunuz bunu?"
   Ağlamayı kesip yüzünü duvara dönerek yine aynı soruyu kendine sormaya başladı: "Nedendir bu korkunç acılar? Neden?.."
   Ne kadar düşünürse düşünsün, soruları cevapsız kalıyordu. Gerektiği gibi yaşamadığı aklına gelince de hemen doğru yaşadığını düşünerek bu garip fikirden kurtuluyordu. 

   (...)



   Lev Nikolayeviç Tolstoy, Ölüm Manifestosu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder