Üçüncü sınıf bir lokantaya girdim, tavuk, pilav söyledim. Portekizli kara bir işçiyle yan yana yiyoruz yemeğimizi. Aynı yemekleri yedi benimle, aynı şarabı içti, kalktı. Korkunç sevindim buna. Dünyanın her yerinde insanlığın akı olan sıradan insanların demlendikleri, yiyip içtikleri, insanı insan eden yerler var: Lizbon'da bu, adım başına var. Bilemeyeceğim bir insanlık kokusu var Lizbon'un. Bir o kadar da cinsellik! Kendiyle, insanlarıyla yaşamayı öğrenmiş bir kent Lizbon. Kokular bunu gösteriyor. ('Bütün kokular yönlendirir yaşamımızı.')
Sabahleyin kent uyurken, kenti dolaşıyoruz seninle. Hem ben ne zaman seni düşünsem yanımda yürür bulurum seni. Bir kuş neredeyse sürünerek geçti bana. Kutu kutu Lizbon. Eskiyle yeni yan yana. Şu açık: Hiçbir şey geçmişini koruyamamaktadır. Dünya yeni bir dile doğru gidiyor. Eski dünyanın üstüne bu yüzden kusuyordun sen. Şimdi bir kahvede (A Bresilieria) güneşler içinde Pessoa'yla yan yana oturuyoruz. Larga Carres alanında. Burayz gelmek için nice eski mi eski sokaklar teptim, tepeleri, vadileri sırtlandım, öyle geldim. Pessoa'nın yontusu iki adım ötemde, ayak ayak üstüne atmış şapkasının altından bakıyor. Pessoa'yı seninle hiç konuşmadık. Yaşarken adıyla hiç kitap yayınlamadı. takma adlarla yetindi. Otelden otele taşındı durdu, içi el yazılarıyla dolu koca bavullarıyla. Şimdi işte burada oturuyor, her zaman oturduğu yerde. Ve ynı boyda, posta: Dünyada ne idiyse öyle. Benim kendime dayanılmazlığım biter tükenir şey değildir. Ben kentleri şairleriyle severim, öyle var olurlar bende. Paris, Lautréamont'du, Sade'dı. Roma, Dante'nin el yazıları; Venedik, Ezra Pond, saymaya kalkmayayım. Bağışlar, ey boynu vurulmuşum!
VI
Yüzün, büyük gözlerin, sarı ağzınla yürüyorum Lizbon'u.
Her yerde kirpiklerinin gölgesi. Biliyorsun kalemi elime almasam delirirdim ben. Ben kendimle yaşamayı öğrenmedim. Bundan yazıyorum. Bundan yaşamım yazı. Yazmak edimi, yazarak gerçekleştirir kendini. Ben de öyle yazarak gerçekleştirmek istedim kendimi.
Gecenin içinden bir pencere açıldı.
Buğulu, ağulu bir ses.
'Voice, come out of the silence.'
Sanki bir yokluğun eşiğindeyiz.
- Mutfağın penceresinde cam yokmuş, bunu biliyor muydun?
Kara yakama takılmış gidiyorum. Yoksun. bende kalan suretinle nöbetleşe bir suyu çeviriyoruz.
Suyun biliyoruz geleceği yoktur.
(Geleceği yok etmek: Hep yaşadım ben bunu.)
Elimden tut giyotin!
Arsenik!
İlhan Berk, Lettera Amorosa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder