(...)
Biz gene ayakkabıcımıza dönelim. Bildiğimiz gibi ayakkabıcı, para artırıp atölyesini yeniden açmayı düşünmektedir. Bu proleterleşmiş ayakkabıcı çalışır ve para artırmanın çok zor olduğunu görür, çünkü ücreti ancak varlığını sürdürmesine yetmektedir. Ayrıca ayakkabıcı, özel bir atölye açmanın öyle görüldüğü kadar çekici olmadığını da fark eder; kira ödeme, müşterilerin kaprisleri, para darlığı, fabrikatörlerin rekabeti ve benzeri zorluklar... kendi özel işinde çalışan bir ustanın başında bu kadar dert vardır. Buna karşılık proleter, böylesi dertlerden göreceli olarak daha çok kurtulmuştur, onu ne müşteri ne de kira ödeme rahatsız etmekte, sabah fabrikaya gitmekte akşam "kaygısızca" evine dönmekte ve cumartesi günleri gene aynı kaygısızlıkla "para zarfını" cebine atmaktadır. İşte burada, ayakkabıcımızın kanatları ilk kez kırılır ve burada ruhunda ilk proleter özlemler uyanır.
Zaman geçer ve ayakkabıcımız aldığı paranın en gerekli şeyleri karşılamak için bile yetersiz olduğunu, bir ücret artışına son derece gereksinme olduğunu görür. Aynı zamanda da, mesai arkadaşlarının bazı birliklerden ve grevlerden söz ettiklerine dikkat eder. İşte, burada, ayakkabıcımız, durumunu düzeltmek için özel bir atölye açmanın değil, işverene karşı mücadele etmenin gerekli olduğunu kavrar. Birliğe girip, grev hareketine katılır ve kısa bir süre sonra sosyalist düşüncelerin etkisi altına girer.
Böylece, ayakkabıcının maddi durumunun değişikliğe uğrayışını, sonunda, bilincinde bir değişiklik izlemiştir. Önce maddi durumu değişmiş, bir süre sonra da, buna uygun olarak, bilinci değişmiştir.
Sınıflar ve bir bütün olarak toplum konusunda da aynı şeyleri söylemek gerekir.
Toplumsal yaşamda da, yine ilk önce dış koşullar değişir, önce maddi koşullar değişir ve sonra buna uygun olarak, insanların düşünceleri, gelenekleri, alışkanlıkları ve dünya görüşleri değişir.
(...)
(...)
Josef Vissarionoviç Stalin, Anarşizm mi Sosyalizm mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder